Hangi Okul?! Güzel Okul?! Doğru Okul?!
Ne zordur ebeveynler için çocuklarının geleceğini şekillendirecek ilk adımı atmak… Okul seçimini içinden çıkılmaz bir sürece dönüştürmeden karar verebilmek…
Anne-babaların büyük çoğunluğu “en iyi” olan seçeneği arıyor. En iyi… En güzel… En doğru… Kime göre? Kriter ne? Okul seçiminde önemli olan anne-babanın beklentileri mi? Çocuğun özellikleri mi? Ne çok soru var cevaplanması gereken değil mi?
Bu süreçte unutulmaması gereken, çocuklarımızın mutluluğu ve okulların varlık nedeninin eğitim olduğu, fiziki şartlar vb. diğer faktörlerin sadece destekleyici olduğudur.
Her anne baba çocuğu mutlu olsun ister. Peki, ebeveynler bunu isterken nasıl oluyor da sıklıkla mutsuz çocuklara ve yetişkinlere rastlıyoruz?
Psikologların ortak görüşü “Ailelerin mutlu olmayı akademik başarıyla eş değer görmesi ve başarılı çocuk yetiştirmeyi mutlu çocuk yetiştirmek sanıyor olması” Oysa gerçek başarı, çocuğun kendi potansiyeline uygun bir alanda kendisini gerçekleştirmesi ve keyifle okula gitmek başarının anahtarı….
- tüm çocukların yakından takip edildiği,
- veliyi yanıltmadan şeffaf geri bildirimler verebilen,
- öğrenmenin kişisel bir süreç olduğunun farkında olan,
- çocukların dilinden anlayan ve konuşan,
- her çocuğu güçlü olduğu alanlarda yaşama hazırlamayı amaçlayan,
- çocukları sıradanlaştırmadan kendileri olmalarına ve yeni düşüncelere, yeni ufuklara kanat açmalarına zemin hazırlayan,
Kısaca, çocuklara kendi yeterliliklerinin farkında olmalarını öğreten, çocuğun öğrenmeyi sevmesinin desteklendiği, eğitim ve öğretim alma yanında çocuğun kendini mutlu hissettiği okul en doğru okuldur denilebilir aslında.
Ve işin sırrı sanırım doğru disiplini uygulamada saklı… Mütevazı ve sade nitelikli eğitim anlayışı ve nitelikli eğitimcilerle, bir anlamda çocukların kendi öğrenme stillerinin de yer bulduğu eğitimle yaratıcı, keyifli ve mutlu çocukluk mümkün…
Hatırlayın çocukluğunuzu. Ne kolay, ne çabuk mutlu olurduk…. Okulda çocukların çocukluklarını yaşamalarına engel olarak, disiplin sanılan yöntemlerle zorla özgürlüklerini kısıtlayarak, neden onları kaygılı, isyankar ve mutsuz bireyler haline dönüştürelim ki? Neden okulu sıkıntılı ve zorunlu olarak gidilen ve bir an önce çıkılması gereken bir yer olarak görsünler ki?
Hem biz ne biliyoruz ki? Şu anda sahip olduğumuz zorla ezberletilecek bilgiler, uygulattırılacak kurallar çocuklarımız için yeterli mi? Neden sonsuz olasılıklara açık olmasınlar?
“Okullar çocukları henüz olmayan mesleklere, henüz keşfedilmemiş teknolojilere ve henüz bilinmeyen problemlere hazırlamalıdır” diyor Andreas Schleicher…. Önemli olan onlara öğrenmeyi öğretmek, öğrenme becerilerini geliştirmek…
Richard Bach’ın kitabında Martı Jonathan Livingston’ın çocuklarımıza dediği gibi “Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış. O zaman uçacağın yolu bulacaksın “